ZEMHERİ MAHKUMLUKLAR

Yorgun yanımı geceye yaslayarak, mahkumu olduğum günleri yaşıyorum. Mahkumiyetimde efkarlıyorum yaşadıklarımı.
Sabır azığım. Sitem silahımdır.
Birileri kahpeleniyor biliyorum, yamaçlarımda büyütüyor bedenlerini birileri.
Devasa yürüyüşlere adanmışlığımı yitiriyorum bir bir. Sevgiyi çoktan gömdüm tozlu defter sayfalarına.
Mevsim zemheridir.
Matem midir, yoksa susuz kalmış toprağın hüznü müdür yeryüzünü kaplayan?
Hüsran ki bendedir, vefasızlığın en acı vurgunu bende.
Yağmur gibidir yaşamak, ya sel olup akıp gitmek ya da okşayarak yanakları çiselemek. Ya bir göle mahkum etmek kendini ya da engin denizlerle kucaklaşmak. Ya kendine mahkumsundur ya da seni mahkum eder bir şeylere birileri.
İçimdeki sızıların ritmi her geçen gün artmakta, bir yalnızlığa mahkumiyetim vardır bir de aşka. Bir yılan gibi sokulur içime ihanetler. Ya ihanete mahkumum ya da ihanet bana.
Ve mahzun biten bir türkü çınlar kulaklarımda.
Aşk çaresiz, çaresiz aşk.
Geceye mahkum bir akşam gibidir yüreğimin bu çaresiz aşka tutkunluğu. Beni ancak gecenin sessizliği anlayabilir.
Bu kadar mahkum olmamalıydım terk edilmişliğe. Yalnızlığı yalnızlığımla yenebilirim biliyorum. Başımı kaldırıp gökyüzüne çekmeliyim gecenin karanlığını içime ve haykırışlarım çatlatmalı güneşi taa orta yerinden.
Kesif bir koku yayılsa da, çaresiz bindiğim dolmuşlarda bırakmalıyım yüreğimin bir kenarında kırıntıları bulunan aşkı.
Ve ben alabildiğine soluklarken geceyi, aydınlığın en yakın olduğu anda, tüm mahkumluklarımı iterek bir tarafa kaybolmalıyım yalnızlığın kalabalığında.

Paylaş