İNSANCA

İnsan, yaratılmışların en şereflisi. İnsan, özgür iradesi olan varlık. İnsan, aklı olan varlık.. İnsan, kul. İnsan, ümmet. İnsan, yasağı çiğneyen. İnsan, cennetten kovulan. İnsan, kardeşini öldüren. İnsan, ihanet eden. İnsan, yalan söyleyen…
İnsan, bugün kendisinin farkında değil kanımca, ne nereye gittiğini biliyor ne de nereye gitmesi gerektiğini, sadece nefes alıp veriyor ve sadece günübirlik hayatını yaşamaya çalışıyor. İnsan, ne kadar üstün bir varlık olduğunun farkında değil. Onursuz yaşamalar artıyor gün geçtikçe ve gün geçtikçe daha çıkarcı bir toplum olma yolunda hızla ilerliyoruz. Geçmişte toplumun dinamiği olan değerler bir bir eriyip gidiyor zamanın tik takları arasında.
Bu gün o kadar fazla yalan söyler durumu geldik ki artık yalan olan bir çok şey normal gelmeye başladı bizlere. Yalan söylediğimizin farkında bile değiliz artık. Ve yalan girdi gireli aramıza artık ilişkiler bozulmaya ya da sığlaşmaya başladı. Neden yalan söyle insan en yakınındakine bile? Neden ? bilmiyorum, anlayamıyorum, bu kadar bir birimizden uzaklaştıran nedir bizi? İnsan nasıl olur da en yakınındaki dostuna veya eşine hiç çekinmeden, hiç yüzü kızarmadan yalan söyleyiverir, neden?
Bu dünyada geçici olduğumuzu ahiret inancı olmayanlar bile kabul ediyordur sanırım, çünkü ölüm gerçeği her gün onlarca kez kulağımızı çınlatıyor. Dolayısıyla dünya geçici. Peki misafir olduğumuz bu kısa ömürlü dünya yaşamına neden bu kadar bağlıyız ve sırf bu dünyalık çıkarlar için insanları aldatıyor onlara yalanlar söylüyor, haksızlık ediyor, ihanet ediyor ve hatta öldürüyoruz.
Gelin kendi kendimize bir insan tarifi yapalım ve bu tarifin içinde kendimizi nereye koyabiliyoruz bunu bir sorgulayalım. Biz neyiz ? sorusunun cevabı bizde ne gibi cevaplar oluşturuyor bir görelim. Ne dersiniz?
Tabi ki yaşamalıyız bu hayatı ama dosdoğru yaşamak gibi bir anlayış da geliştirmeliyiz şu üç günlük dünya yaşamında. Onurumuzu kaybetmeden, kişiliksizleşmeden, duruş sahibi olan erdemli insanlar olalım. Üç kuruşluk menfaatler için kırmayalım birbirimizi, yalan söylemeyelim. Hayatta, yükselmek olduğu kadar düşmek de olduğunu, yürümek kadara koşmak da, ağlamak kadar gülmek de olduğunu unutmayalım.
Sevgiyi koyalım yaşamımızın merkezine. Sevgiyle bakalım, sevgiyle davranalım. Aç gözlülük etmeden, merhamet göstererek ve empati kurarak diğer insanlarla yaşamaya çalışalım. Öfkemizi kontrol altına almaya çalışalım. Az konuşup çok düşünelim. Dilimize sahip olup zarar vermeyelim çevremizdekilere. Kimseye kalmayan bu dünyadan göçüp gittiğimizde ardımızdan küçük tebessümler ve sevecen bakışlar bırakalım.
Şunu bilmeliyiz ki, hayatı yaşarken ne kadar sindirerek yol katedersek o kadar çıktığımız yerde kalma şansımız olur aksi durumda ise nasıl düştüğümüzü anlayamayız bile. Bir sanatçı bir gün bir röportajında, kendisine hayat sorulduğunda: “ hani mezar taşlarının üzerinde doğum ve ölüm tarihleri yazar ve bu tarihlerin arasında da bir çizgi vardır işte hayat o çizgi kadar kısadır.” Demişti. İşte hayat bu kadardır.
Gelin bu kısa yaşamı güzelleştirelim. Gelin insanca yaşayalım ya da insanlığımızı unutmadan yaşayalım. Dik duralım, onurlu olalım ve öz değerlerimize sahip çıkalım. Yalansız, ihanetsiz ve mutlu bir yaşam dileklerimle…

Paylaş